Denge Değerleme Haziran, 2021 / Sayı 14

Sürdürülebilirlik 21. Yüzyıl’da Neden Önem Kazandı?

Değerli Okuyucular,

“Sürdürülebilirlik” kelimesini son zamanlarda giderek daha fazla duymaya başladığınızı tahmin ediyorum. Bununla birlikte, giderek daha fazla duyacağınızı ve hatta iş modelinize entegre edeceğinizi düşünüyorum. Bu yazıda, sürdürülebilirliğin ne anlama geldiği ve neden önem kazandığı ve gelişeceğine ilişkin bilgilerimi aktarmaya çalışacağım.

Sürdürülebilirlik, tanımsal olarak baktığınızda, işinizi yaparken çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG-Environmental, Social, Governance) unsurların da göz önüne alınması; aynı zamanda paydaşlarınızın beklentilerinin de alınıp yönetilmesi ve tüm paydaşlara karşı etik, sorumlu davranılması anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle, sürdürülebilir iş modelini yaratabilmek için önce müşterileriniz, çalışanlarınız, hissedarlarınız, yatırımcılar, finansman sağlayıcılar, sivil toplum kuruluşları, sektör örgütleri gibi paydaşlarınızın beklentilerini almanız ve stratejinizi bu beklentileri de gözeterek kurgulamanız önerisini sunar.

Bununla da birlikte, çevre boyutunda; çevre, atık, su, atık su, emisyon, hammadde, biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği yönetimi, sosyal boyutta; insan kaynakları, iş sağlığı ve güvenliği, yetenek, tedarikçi, müşteri, etik iletişim, adil performans yönetimi ve yönetişim boyutunda ise; kurumsal yönetim, stratejik yönetim, etik ilkeler ve yolsuzlukla mücadele, bilgi, risk yönetimi gibi konuların etkin bir şekilde yönetilmesini gerektirir.

Sürdürülebilirliğin kuruluşlara sağladığı avantajları değerlendirecek olursak; yukarıda adı geçen her konu başlığına yapılacak yatırım, aslında kuruma ve kurumun değerine yapılacak bir yatırımdır. Üstelik etkili bir sürdürülebilirlik stratejisi planlamasının ardından yapıldığında geri dönüşü çok yüksek bir yatırımdır. Sürdürülebilirlik yönetimi, sizin dokunulamayan varlıklarınızın yönetimini, bunlar aracılığıyla değer yaratılmasını ve o değerin korunmasını sağlar. Çünkü günümüzde bir kuruluşun, dokunulamayan değerlerinin kuruluşun toplam değerine oranı %85’lerin üzerine çıkmış durumdadır. Bunun nedeni ise; bahsettiğimiz ESG boyutlarının getirecekleri fırsatlar ve risklerin finansal etkileri giderek büyümektedir. Bunun da odağında iki temel nokta vardır. Birincisi; insan ve endüstrinin doğaya olumsuz etkisi (çevresel ayak izi) ve iklim değişikliğinin etkilerinin giderek hissedilmeye başlanması ve sıfır emisyonlu ekonomiye geçiş baskıdır. İkinci odak da; insanoğlu ve onun güvenlik, güven, eşitlik ve mutlu olmak gibi duygusal beklentileridir. Her ikisine de karşı çıkan sistemlerin sürdürülebilir olma şansı yoktur.

Konuyu değerleme bakış açısıyla entegre edecek olursak; bir kuruluşun değeri bugün ve gelecekte yaratacağı değer beklentisinin fiyatlanmasıdır. Dolayısıyla; finansal değerleme yapılması, çevre ve insan boyutlarını denklem içine katmakta yetersiz kalmaktadır. Çünkü günümüzde, ESG boyutlarının getirdiği risklerin de, fırsatların da finansal etkileri son derece büyük olabilmektedir. Bir üretim tesisinin çevreye zarar verir şekilde faaliyet göstermesi; rekabette geri kalması, yakın gelecekte müşteri bulamaması, finansmana erişememesi, karbon vergisi ödemesi, faaliyetinin durdurulması gibi riskler barındırabilmektedir. İşte bu risklerden uzak kalmak, sürdürülebilirlik (ESG) değerlemesinden yüksek puan almak, ürün ya da kuruluşun değerini maksimize edebilmek için sürdürülebilirlik yolculuğuna bir an önce çıkmanızı tavsiye etmeyi bir borç bilirim.

Saygılarımla.

Dr. Cenk TÜRKER

ESG Turkey Danışmanlık

Genel Müdür